İslam tarihi boyunca bu medeniyet ve coğrafyanın içerisinde, İslam medeniyetinin gelişimi ve topraklarının korunmasında gözle görülür katkıları bulunan, ortaya koydukları başarılarla tarihçilerin dikkatlerini üzerlerine çeken ve yazılan ciltler dolusu tarih kitaplarında yer edinmiş birçok Müslüman kadın vardır.

Sahih İslami tasavvurda her türlü meşru vesileyi kullanarak İslam’a davet ve toplumsal ıslah hususlarında kadının görevlerine ilişkin bir takım dini dayanaklar aramaya ihtiyaç yoktur. Çünkü -birazdan zikredeceğimiz ayet-i kerimelerde de görüleceği gibi- insanlara sorumluluk yükleyen ayetler iki cinse de hitap etmektedir:

“Sizden hayra çağıran, iyiliği teşvik eden, çirkinliklerin yayılmasına engel olan bir topluluk bulunsun. İşte gerçek kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i imran 103)

Ve diğer ayet: “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostudur. İyiliği teşvik eder, kötülüğün yayılmasına engel olurlar. Namazlarını kılar, zekatlarını verir, ALLAH’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte onlar ALLAH’ın (öteki dünyada) rahmet edeceği kişilerdir.” (Tevbe, 70)

İslam tarihi boyunca bu medeniyet ve coğrafyanın içerisinde, İslam medeniyetinin gelişimi ve topraklarının korunmasında gözle görülür katkıları bulunan, ortaya koydukları başarılarla tarihçilerin dikkatlerini üzerlerine çeken ve yazılan ciltler dolusu tarih kitaplarında yer edinmiş birçok Müslüman kadın vardır.

Çağdaş İslam davetçilerine gelince, başından itibaren toplumun en az yarısını teşkil eden ve diğer yarısını da terbiye edip büyüten bu dinamik yapının canlılığına dikkat çekmişlerdir. Onları ihmal ederek toplumsal gelişimin sağlanamayacağı, uyanışın gerçekleştirilemeyeceği açıktır.

Bununla birlikte çağımızda İhvan-ı Müslimin, Cemaat-i İslami Pakistan ve benzeri büyük İslami hareketler kadınlara büyük önem vermiş, teşkilatlarında kadın kolları oluşturmaya başlamıştır. Kadınların davet ve ıslah alanındaki etkin faaliyetleri de bundan sonraki döneme tekabül etmiştir. Buna paralel olarak kadın, olumluluklardan olduğu kadar olumsuzluklardan da üzerine düşen payı almış, bir çok musibete göğüs germiş, tutsakların ve ailelerinin bakımlarını üslenip onlarla yakından ilgilenmeleri sayesinde Filistinli mücahitlerin daha tahammülkâr ve sebatkâr olmalarında yadsınamaz katkıları olmuştur. Örneğin, Filistinli kadınların, genç kızların ve hatta ihtiyar annelerin direnişin hemen hemen bütün alanlarında ortaya koydukları destansı kahramanlıkların yanında kadının İslam dinindeki yerini ve Müslüman kadının onurunu gözler önüne seren örneklikleri, aynı zamanda bu konudaki önyargılı yaklaşımlara birer cevaptır.

İhvan-ı Müslimin, insanların ALLAH’ın dinine davet hususunda içerisinde bulunduğu kavram karmaşası, özellikle de aşırılık yanlılarının İslam adına kadını toplumdan uzaklaştıran ve ıslahçı misyonunu en alt düzeye indirgemeye gayret edenlerle ilerlemecilik adına kadının önündeki fitne yolunu süslü göstermeye çalışan, uyanışa katkıda bulunmak adı altında dinin bağlarından kurtulmayı hedefleyen çizgi arasında yeni bir tavır geliştirmeyi başarmıştır. Davet hareketinin Müslüman bayanların genelde tüm toplumsal faaliyetlere özelde ise siyasal aktivitelere girmesinin önündeki engelleri kaldırması, İslami ölçülülüğün ve hoşgörünün o güzel yüzünü göstermesi gerekiyordu. İhvan-ı Müslimin, siyasi çoğulculuk ve yönetime katılım belgesine ek olarak kadının siyasi faaliyete katılımı ve yönetimde siyasi sorumluluklar almasına ilişkin bir belge yayınladı: Buna göre kadın, toplumun parlamentodaki temsilcisi olarak bakan da olabilirdi milletvekili de. Nitekim bu söylenenler teori düzeyinde kalmadı, cemaat bir çok kadını parlamentoda temsil edilmek üzere milletvekili olarak aday gösterdi. İslami hareketin kadın adaylarına yönelik manipülasyon amaçlı baskılar ve zulüm olmasaydı onlarca kadın adayın kendilerine konan kotalarla değil de bizzat bileklerinin hakkıyla nasıl sandalye kazandıkları görülecekti. Ancak bu uygulamalar, rejimin istediğini elde etmesine yetmedi. Kadın adayların fedakârane bir şekilde yürüttüğü kampanyalarda vatandaşlar İslami hareketin adaylarına oy verdiler ve emniyet güçlerinin bütün dayatma ve baskılarına karşın kadınlar protesto gösterilerinin ön saflarında yoğun katılımlarını sürdürdüler.

Tüm bunlar İslami çalışma alanında iki cins arasındaki ilişkilerin gerektirdiği sınırlar korunduğu sürece istenen hususlar olarak kalacaktır. Kadınla erkek arasındaki bu tür bir ilişki, hadlere ve ahlaki prensiplere riayet edildiği sürece, iyiliğin teşvik edilmesi kötülüğün yayılmasının önüne geçilmesi bağlamında değerlendirilecektir.

İslam’a sonradan girme “ihtilat” kavramı:

Bu sadette İslam fıkhına yabancı olan belirsiz bir kavram olarak ihtilat kavramı gündeme gelmektedir. Sanki Müslüman kadınlarla erkeklerin aynı atmosferi paylaşması harammış ya da aynı çatı altında bulunmaları mahzurluymuş gibi iffetli yaşamın sağlanabilmesi gerekçesiyle kadınlarla erkeklerin dünyasını bütünüyle birbirinden ayırmaya çalışmaktadırlar. Bu bir vehimden başka bir şey değildir. Bu uygulama gerçekçi olmadığı gibi şer’i olarak da istenen ya da yararlı olan bir şey değildir. Müslüman kadınlar asr-ı saadet döneminde erkeklerle aynı atmosferde hareket eder, mescid, çarşı ve sokaklarda aynı havayı solurlar, cihada birlikte katılırlardı. Yani bir anlamda bazılarının kullandığı bir kavram olarak “ihtilat” (kadınla erkeğin kamusal alanda aynı mekânda bulunması) vardı. Fakat tabii ki İslami değerlere uygun ve çeşitli ilkelerle sınırlı olarak. İslam’da kadınların erkeklerle protesto gösterisi, tiyatro, mescid ya da toplantı salonu gibi yerlerde bulunmalarını engelleyecek herhangi bir yasak yoktur. Fakat takva ikliminin oluşturulması ve iffetin en üst düzeyde sağlanması şartıyla. Böylelikle bütün ilkeler hayata geçirilmiş ve iki cins arasında örf olarak günümüze kadar gelen iyi şeyler korunmuş olur. Bu örf/maruf olan şeyleri zikretmek gerekirse:

1. Birbirine namahrem olanların bedenlerinin birbirlerine değmemesinin sağlanması. Şehvetle bakmanın önü geçilmesinin sağlanması da bu kapsama girer.
2. Karşı cinsten kişilerin kimsenin bulunmadığı yerde baş başa kalmamaları(halvet halinin olmaması). Bakışlardan uzakta, hoş olmayan/münker hususların meydana gelebileceği ihtimalinin göz önünde bulundurulması ve bu hususta nebevi ilkenin hatırlanması: ” Yalnız başlarına kalarak bir araya gelen bir kadın ve erkek yoktur ki üçüncüleri şeytan olmasın.”
Ortak faaliyetin gerçekleştirilmesi bu baş başa kalma (halvet hali)nin kaçınılmaz olarak meydana geleceği anlamına gelmez.
3. Ortak toplumsal faaliyetlerin gerçekleştirilmesi; aşırı makyaj, aşırı koku sürme, aşırı şakalaşma gibi fitne hususlarından uzakta gerçekleştirilmelidir. Müminler arasında hakim olması gereken hava ciddiyetse şayet, bu havanın en çok da mümin kadınlarla mümin erkekler arasında hakim olması gerekir, özellikle de genç kesimlerde.
4. Bu tür faaliyetlerin gerçekleştiği toplumsal yapılanmalarda aslolan kadın ve erkek kollarının birbirlerinden -örgütsel önderliğin izin verdiği istisnai durumlar dışında- ayrı olmasıdır.
5. Tüm bu saydıklarımızın bir sonucu olarak ortak örgütsel faaliyetlerin daha çok aklı başında, olgun ve dengeli düşünebilme özelliklerini gösterebilen insanların yoğunlukta olduğu şura meclisi, icra komitesi ve genel kongrelerle sınırlamak.
6. İslami faaliyetlerimizin şüphe ve tereddütlerden uzak bir şekilde gerçekleşmesi. Ve bunu sağlayan ortak müesseselerin kurulmasına öncülük etmek.
alıntı

İSLAMİ BİLGİLERerkek kız konuşması caiz mi,erkek kız konuşması günah mı,islam,İslama Göre Bir Kadın ile Bir Erkek Konuşabilir mi,İSLAMİ SOHBET
İslam tarihi boyunca bu medeniyet ve coğrafyanın içerisinde, İslam medeniyetinin gelişimi ve topraklarının korunmasında gözle görülür katkıları bulunan, ortaya koydukları başarılarla tarihçilerin dikkatlerini üzerlerine çeken ve yazılan ciltler dolusu tarih kitaplarında yer edinmiş birçok Müslüman kadın vardır. Sahih İslami tasavvurda her türlü meşru vesileyi kullanarak İslam’a davet ve toplumsal ıslah...