besmele

islam1

Kur’an’ın Tarifi
Sünnetin Tarifi
Kur’an ve Sünnet İlişkisi
Kur’an ve Sünnetin Bütün Oluşu
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً
Andolsun Allâh’ın Elçisinde sizin için Allah’a ve âhiret gününe kavuşmaya inanan ve Allâh’ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır. (Ahzab, 33/21)
Modern insanın içinde bulunduğu çıkmazlar ve bunalımlar, dünyamızı; anarşi, kaos, terör, zulüm ve adaletsizliklerle karşı karşıya getirmiştir. Bir tarafta zengin ülke ve insanlar olabildiğince zevk ve sefa içinde, diğer taraftan açlıktan ölen insanlar. İnsanlığın

geldiği nokta zulümlerden başka bir şey değil. Bu duruma tek çare İslam kalmıştır. Bunu bilen kimseler ise İnsanları İslam’dan uzak tutmak için terör dahil her yolu denemekten çekinmiyorlar. Özellikle İslam’ın temel kaynaklarına savaş açıp Kur’an ve sünnet konusunda Müslümanları şüpheye düşürmeye çalışıyorlar.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. (Nisa, 4/59)
Kur’an’ın Tarifi
Kur’an denildiği zaman her birimizin zihninde farklı nesneler canlanır. Baziları onu, Ortaçağ Arap Yarımadası’nda yaşayan Mekke’li Muhammed’in (as) kendi kafasından yazdırdığı bir kitap olarak algılar. Bazıları da onun, Hz. Muhammed’e Allah tarafından indirilen bir kitap olduğunu kabullenmekle birlikte, zaman aşımına uğramış olduğuna ve bugün herhangi bir işlev görmeyeceğine inanırlar. Bazıları ise onu kıyamete kadar baki, mucize kitap olarak algılasa bile, sadece kandil gecelerinde ve cenaze merasimlerinde okumakla yetinirler. (Osman Kayaer, Kur’ani Sesleniş, s.7, Fecr y.)
Arap Dili’nde Kur’an, okumak anlamına gelen bir masdar olup okunan şey manasında isim olarak kullanılmaktadır.
Bu tarife göre Kur’an, genelde her okunan şeyin ismi olabileceği gibi, özel olarak Hz. Muhammed (sav)’e vahiy yoluyla indirilmiş olan Allah’ın kelamının ismidir. Tıpkı Hz. Musa (as)’a indirilen kitab’a Tevrat, Hz. İsa (as)’a indirilen kitab’a da İncil adlarının verildiği gibi en son peygamber olan Hz. Muhammed (sav)’e indirilen kitab’a da Kur’an, özel isim olmuştur.
Bu ismin, okumak anlamına gelen bir kökten türetilmesi sebebiyle, Müslümanlar arasında Kur’an denilince hemen akla “okumak” gelmektedir ki, bu da, bu kitaba verilen Kur’an isminin, müsemması ile ne kadar özdeş olduğunu gösterir.
Okumaktan maksadın anlamak olduğunu söylemeye, bilmem lüzum var mıdır? Çünkü anlamadan okuyana, “öyleyse niçin okuyorsun?” denilebilir de, okuyan birine “anlamak için mi okuyorsun?” demek, soruyu soran için abes karşılanır!… (M. Zeki Duman, Kur’an ve Müslümanlar, s.11, Fecr y.)
Kur’an: İnsanların doğru yola hidayetine medar olacak bütün düsturları ihtiva eden Allah’ın vahyi/mesajıdır. (Hikmet Zeyveli, Kur’an ve Sünnet Üzerine, s.12, Bigi Vakfı y)
Kur’an: İnsanları zulümattan nura çıkarmak için Hz. Muhammed (sav)’e indirilen, Mushaflarda yazılı, tevatürle nakledilmiş ve tilavetiyle taabbüd olunan olunan i’caz sahibi Allah kelamı’dır. (Menahilu’l İrfan, 1,12)
Kur’an: Allah tarafından insanlar için öğüt, hatırlatma, uyarı; mü’minler için hidayet, şifa, rahmet ve müjde; kafirler için körlük; ayetleri sağlamlaştırılmış ve açıklanmış; doğruyu yanlıştan ayıran, kendinden önceki kitapları doğrulayan, türlü misaller içeren, Hz. Muhammed’e parça parça vahyedilmiş, apaçık Arapça, şerefli, hikmetli, mübarek, değerli, benzersiz, tutarlı; şaka ve şiir olmayan ve kendisinde şüphe bulunmayan bir kitaptır. (Osman Kayaer, Kur’ani Sesleniş, s.10, Fecr y.)

Sünnetin Tarifi
Sünnet, lügatte; ister iyi olsun, ister kötü olsun uyulan ve alışılmış yol demektir.
Sünnet: Nebi (sav)’e izafe edilen söz, fiil, onay, sıfat ve sirettir. Kullanıla gelen genel tanım budur.
Sünnet: Allah’ın kendisi vasıtası ile hidayeti ve hak dini gerçekleştirip yürürlüğe koymak için , Hz. Peygamberin izlemiş olduğu yoldur. Diğer bir ifade ile Sünnet Allah’ın dinini anlama ve onu hayattaki bütün işlere uygulamada teorik ve pratik olarak Peygamber (sav)’in ortaya koyduğu nebevi metoddur. (Yusuf el-Kardavi, Sünneti Anlamada Yöntem, s.20, Rey y)
Sünnet: Allah’ın kitabının Hz. Peygamber tarafından yapılmış evrensel yorumudur. Hadisler de bu yorumun yazılı belgeleridir. Binaenaleyh sünnetsiz Müslüman olmayacağı gibi sünnetsiz Müslümanlık da olmaz. (İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, s.43, İfav y)
Sünnet: Hz. Peygamber’in (sav) kendi döneminde İslam toplumunu, akide, ibadet, tebliğ, eğitim, ahlak, hukuk, siyaset, ekonomi gibi çeşitli alanlarda; kısacası bireysel toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında, yönlendirip yönetmede, Kur’an başta olmak üzere, esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir “zihniyet” ya da “dünya görüşü”dür. (M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, s.107, Ankara Okulu y)
Sünnet: Şifahi bir metin olan Kur’an düsturlarının, ilk muhatab toplumda peygamberi uygulamasıdır. (Hikmet Zeyveli, Kur’an ve Sünnet Üzerine, s.13, Bigi Vakfı y)
Kur’an ve Sünnet İlişkisi
Bütün bu tariflerden anlaşılan; Allah’ın kitabı ile rasulü arasındaki ilişki etle kemik gibidir. İkisi birbirinden koparıldığı zaman anlamsızlaşır. Bu sebeple Kur’an’la kritik edilmeyen sünnet de, Kur’an’dan koparılmış rasül de yetim ve öksüzdür. (Fevzi Zülaloğlu, Temel Kaynağımız Kur’an, s.251, Ekin y.) Aynı zamanda, Sünnetin Kur’an’dan bağımsız bir şey olmadığı sonucu ortaya çıkar. Bununla beraber aralarında bir nüansın da olması gerekir ki onu da şöyle bir benzetmeyle izah edebiliriz:
Bir roman veya tiyatro eserinin bizzat kendisini okumakla, sahneye konmuş halini seyretmek arasında, herhalde bir fark –en azında etki farkı- vardır. Eser yazılı halden canlı bir gösteri haline getirilirken bazı özel tasarruflar da söz konusu olabilmektedir. Bununla beraber sahnelenmiş veya perdeye aktarılmış eser gene de yazarına izafe edilir. Benzer şekilde –ve teşbih caiz görülerek- Kur’an metninin hayat sahnesine konmuş hali “Rasülullah’ın Sünneti” diye adlandırılırsa Kur’an ve sünnet arasındaki ilişki daha iyi anlaşılmış olur. Bu bağlamda, Sünnet bir bakıma Kur’an’ın identiği (özdeşi) ya da gerçek te’vili demek olur. (Hikmet Zeyveli, Kur’an ve Sünnet Üzerine, s.13, Bigi Vakfı y.)
Sünnet; Kur’an’ın yaşanmış bir tefsiri, İslamın ise pratik ve –de örnek- bir tatbikidir. Öyle ki Hz. Peygamber, tefsir olunmuş bir Kur’an ve yaşayan bir İslam idi.
Nitekim mü’minlerin annesi Hz. Aişe (ra) fıkhı, basireti ve Rasülullah ile yaşamasıyla bu manayı anlamış ve Rasülullah’ın ahlakından sorulduğunda net ve beliğ bir ifade ile “O’nun ahlakı Kur’an’dı” (Müslim, Müsafirun, 139;Ebu Davut, Salat,316;Nesai, Kıyamü’l-Leyl,2) diye cevap vermiştir. Öyleyse kim, özellikleriyle, rükünleriyle İslamın pratik şeklini öğrenmek isterse, onu tafsil edilmiş ve yaşanmış olarak, kavli, ameli ve takriri sünnetten öğrensin.
Kur’an-ı Kerim, İslamın/şeriatın esası ve güvencesidir. Sünnet ise onun açıklayıcısıdır. Bunun için ona, islamın ikinci kaynağı olarak itibar edilmiştir. Sünnetin mertebesi Kur’an’ın mertebesinden sonra gelir. Çünkü açıklamanın mertebesi, açıklanandan sonradır. Bir başka sebep de, Kur’an’ın hepsi hiç şüphe edilmeyecek kesinlikte tevatür ile sabit olmuştur. Sünnet ise böyle değildir. Zira onun bir kısmı tevatür ile, büyük çoğunluğu ise ahad haberlerle sabit olmuştur. (Yusuf el-Kardavi, Sünneti Anlamada Yöntem, s.77,95, Rey y)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülü’l-emre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. (Nisa, 4/59)
مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik. (Nisa, 4/80)
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber’e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır. (Nur, 24/54)
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.(Al-i İmran, 3/31)
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzab, 33/36)
فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا
Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa, 4/65)
Kur’an ve Sünnet Bütünlüğü
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً
Andolsun Allâh’ın Elçisinde sizin için Allah’a ve âhiret gününe kavuşmaya inanan ve Allâh’ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır. (Ahzab, 33/21)
Kur’an ile Peygamberi ayıran Müslüman bir zihniyet düşünülemez. Yukarıdaki ayetler bunu açıkça gösteriyor.
“Rasülullah örneği”inden müstağni kalabileceğini sanan bir zihniyet, Kur’an-ı Kerim’i Allah’ın rızasına uygun olarak anlamaktan kendini mahrum bırakmış demektir.
Rasülullah (sav) Allah’ın kulu ve elçisidir.Allah’tan aldığı vahyi insanlara iletmek, anlatmak, açıklamak ve tatbik etmekle görevlidir. Bu açıdan baktığımızda Kur’an ve sünnet bütünlüğünü daha iyi kavrarız. Rasülullah (sav) Efendimizin tebliğ ve tebyin görevi konumuzu açıklar.
Tebliğ: Bütün peygamberlerin ortak özelliğidir. Her nebî öncelikle aldığı ilâhî emânetin teblîğinden sorumludur. Nitekim Kur’ân’da şöyle buyrulur:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Rasûl! Sana Rabbından her indirileni tebliğ et! Eğer etmezsen O’nun sana yüklediği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez. ” (Mâide, 5/67)
Tebyin: Kur’ân anlaşılmak üzere indirildiğinden Hz. Peygamber’in insanların Kur’ân’dan anlayıp kavramakta zorlandıkları konuları açıklama görevi vardır. Nitekim Kur’ân’da buyrulur:
بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
“Sana bu Kur’ân’ı apaçık delillerle ve sayfalarla indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayıp (tebyin) anlatasın. Umulur ki böylece onlar da düşünürler.” (Nahl, 16/44)
Şimdi nasıl olur da Peygamberi ve sünnetini Kur’an’dan ayrı düşünebiliriz?
Bazı Müslümanların Kur’an ve sünnet hakkında ifrat ve tefrite düştüğü görülmektedir. Sünneti terk edip yalnız Kur’an bize yeter gibi bazı iddialar ortaya atılmaktadır.
Bu iddia Apaçık Allah ve rasülünün arasını ayırmak demektir. Allah’ın dinini ve islamın hükümlerini tam anlamıyla bilen bir Müslüman gerçeğe karşı koyarak, sünnetin delil oluşunu inkar edip İslamın yalnızca Kur’an olduğunu benimseyemez. Çünkü şeriat hükümlerinin çoğu sünnet ile sabit olmuştur. Kur’an’daki hükümler ise genellikle mücmel ve külli kaideler şeklindedir. Aksi takdirde biz beş vakit namazı, namazın rekatlarını, kılınış şeklini vs. zekat miktarlarını, hacc ibadetinin tafsilatını, muamelat ve ibadetlerin diğer hükümlerini Kur’an’ın neresinde buluruz?
İslam Dini’nin hayata geçirilmesi hususunda, Hz. Peygamberin sözlerinin ve uygulamalarının önemli bir yeri olduğunu gayet iyi bilen İslam düşmanı bazı müşteşrikler, doğrudan doğruya Kur’an’ı hedef almak yerine, daha ziyade, Hz. Peygamber ve onun sünnetinin dindeki yerini sarsmaya, hadisler ve raviler üzerinde şüphe uyandırmaya çalışmışlar ve maalesef İslam aleminden de bilerek veya bilmeyerek bunların etkisi altında kalan kimseler olmuştur. (Sünnetin Dindeki Yeri, Mevlüt Güngör’ün tebliği s.75, Ensar Neşriyat)
Peygamberimiz , Muaz ibn Cebel’i Yemene görevli olarak gönderirken aralarında şu konuşma geçmişti:
-Sana hakkında hüküm vermen gereken bir mesele arz olunduğunda nasıl hüküm verirsin?
-Allah’ın Kitabı’na göre hüküm veririm.
-Şayet Allah’ın Kitabı’nda bulamazsan?
-Rasülullah (sav)’in sünnetiyle hükmederim.
-Ne Allah’ın Kitabı’nda ne de Rasülullah’ın sünnetinde bulamazsan?
Kendi reyimle ictihad ederim. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
-Rasülullah’ın elçisini muvaffak kılan Allah’a hamd ederim. (Ebu Davud, Akdiyye, 11;Tirmizi, Ahkam, 3)
Sünneti İyi Anlayabilmek İçin İlkeler ve Kriterler
1-Sünnetin Kur’an-ı Kerim Işığında Anlaşılması
Kur’an’a muarız hiçbir hadis yoktur. Eğer var gibi görünüyorsa ya hadis sahih değil ya da hadisi yanlış anlamış veya tevil etmişizdir. Çünkü Sünnet Kur’an’ın yorumu ve pratiğidir.
2-Bir Konuda Gelen Bütün Hadislerin Toplanması
3-Çelişen Hadisler Arasında Cem’ veya Tercih Yapılması
4-Hadislerin, Vurud Sebebleri ve Maksadları Işığında Anlaşılması
Kadının Mahremiyle Yolculuk Yapması vs.
5-Hadisdeki Değişebilen Vesile ile Sabit Hedef Arasında Fark Gözetilmesi
Diş Temizliği, Tedavi vs.
6-Hadisin Anlaşılmasında Hakikat ile Mecazın Birbirinden Ayrılması
7-Gayb ile Şehadetin Arasındaki farkın Gözetilmesi
8-Hadis Lafızlarının Delalet Ettiği Şeylerin Pekiştirilmesi (Yusuf el-Kardavi, Sünneti Anlamada Yöntem, s.165, Rey y.)

İSLAMİ SOHBETislam,İSLAMİ SOHBET,Kur’an ve Sünnet İlişkisi,Kur’an ve Sünnetin Bütün Oluşu,Kur’an’ın Tarifi,Kuran ve Sünnet Bütünlüğü,Kuran ve Sünnet Bütünlüğü önemi,Sünnetin Tarifi
Kur’an’ın Tarifi Sünnetin Tarifi Kur’an ve Sünnet İlişkisi Kur’an ve Sünnetin Bütün Oluşu لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً Andolsun Allâh'ın Elçisinde sizin için Allah'a ve âhiret gününe kavuşmaya inanan ve Allâh'ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır. (Ahzab,...