islami site

islami site

İbn Teymiye ismi Türkiye de Tasavvuf ve Tarikat düşmanı olarak bilinir. Bu durumun ne kadar doğru olduğunu anlamak için Teymiye’nin eserlerini, bu konularda ki görüşlerini iyice araştırmak gerekir.
İşin aslına bakınca günümüzde ve geçmişte Teymiye’yi Tecsime’ci, kabir düşmanı ve Tasavvuf düşmanı diye tanıtanlar, aslında onun Tasavvufun bazı konularına ve bazı sofilere gösterdiği muhalefetten dolayı suçlamaktadırlar.
Gerçeklerin böyle olmadığını anlamak için Teymiye’nin fikirlerine bakalım. Dikkat edilirse Teymiye Tasavvufa değil, Tasavvuf’a bazı sofilerce sokulan bidatlere, aşırılıklara, hurafelere ve fitne-fesada karşıdır.
Teymiye Başta İslam akaidi ile hiç alakası olmayan, bazı zahid ve sofilerce Hint dinlerinden devşirilerek Tasavvuf ve Tarikatların olmazsa olmazı haline getirilen “Vahdeti Vücud” fikrine karşıdır.
Yine Teymiye Malum çevrelerce Tasavvuf ve tarikata sokulan miskinliğe, tembelliğe, insanları hırs ve ihtirasa sokan rağbet tutkusu olan devamlı susmak. Uyumak, aç kalmak gibi züht anlayışına karşıdır.
Karşı olduğu konulardan biri olan “Halvet’i” Teymiye şöyle açıklamaktadır. “Halvet” duruma göre değerlendirilir. İyilik ve takvada yardımlaşmak söz konusu ise insanlarla beraber olmak gerekir. Kötülük ve günaha ortak olmak zorunluluğu ve tehlikesi varsa topluluktan uzaklaşıp, halvet yapmak daha uygundur. Fakat cihat, Cuma namazı, hac gibi ibadetlerde mutlaka cemaatlerle beraber olmak gerekir.
Zikir, kuranı kerimde emredilen, Müslümanların temel ibadetlerindendir. Bu zikrin en faziletlisini Peygamber Efendimiz şöyle bildirmiştir. “Efzalüzzikri falem ennehu Lailahe illallah.” (Bilmiş olun ki zikrin en değerlisi “Lailahe illallah” demektir. Bu zikir çeşidi halk içindir, Allah, Allah havas içindir, “Hu-Hu” hassul havas içindir” demek yanlıştır. “Halvete giren kişiye virt ve zikir namaz ve oruçtan daha önemlidir demek kökten yanlıştır.”
İbn Teymiye’ye göre Veli olan kişi, farz ve vaciplerden başka müstehaplara uyan mekruhlardan kaçan insandır.
Gerçek ölçü iman ve takvadır, tek yol Allah ve Resulüne uymaktır. Gavs, kutup, kutbül aktap gibi kelimeler velilere isim olamaz. Kitap ve sünnette, sahabe hayatında böyle kelimeler yoktur.
“Fena fillah” hali: (Sufilerin anlatımı ile Allah’ta yok olmak) Allahtan başka şeylere ibadet etmekten fani olmak demektir. Sadece O’nu sevmek, O’ndan korkmak, O’na tevekkül etmek, O’nun için buğuz etmek, O’nun için vermek veya O’nun için vermemektir.
Allahın Peygamberlerine gönderdiği din de ve şeraitte fena budur. Hin dinlerinde ki “Nirvana ulaşmak” gibi tarif edilen “fena” İslami olamaz.
Keramet: İman ve takvanın neticesi olarak Allah’ü Talanın veli kullarına bağışladığı bir lütuftur. Bu durum Allah Resulüne uymanın bereketinden hâsıl olur.
Ancak ve ancak namaz kılmanın, Kuran okumanın, zikir yapmanın, gece kalkıp nafileler kılmanın neticesinde Allah sevdiği kullarına böyle özellikleri ikram eder. Yoksa keramet velilerin istediği zaman, istediklerine gösterecekleri ve ben bunları yapa biliyorum diye övünecekleri bir gösteri sanatı değildir.
Tasavvuf klasikleri olarak bilinen eserlerle ilgili kanatları da açıktır. Kutü’l- Kulüp, Taarruf, Hilye, Tabakatü’s-Sufiyye, Kuşeyri Risalesi, Safvetü’t- Tasavvuf ve İhya’ül-Ulum gibi eserler hakkında şöyle der.
Bu eserlerde doğrularda vardır yanlışlar da. Hangisi doğru, hangisi yanlış anlamak için Allah’ın kitabına, Resulün sünnetine ve Sahabenin yaşantısına bakılır, ona göre karar verilir.
İsmi ile meşhur olan sufilere bakışı da açıktır. Ebu Süleyman Darani, Cüneyt Bağdadi, Abdullah Tüsteri, Ebu Osman Nisaburi gibi Sufilerin kuran ve sünnete bağlılıklarını kendi ifadelerinden aktararak medh etmekte; Fudayl bin İyaz, İbrahim b. Edhem, Seri essakati, Şibli, Hasani Basri, Bişrü’l-Hafi, Sakik Belhi, Rabiatü’l Adeviye, gibi ilk dönem sufilerine saygısını ifade etmekte; Abdülkadir Geylani’nin tasavvufi izahlarına katılmakta ve Ahmed Er Rufai’ye saygı duymaktadır.
İbn Teymiye’nin ilk altı asırda yaşamış sufilerden kesin olarak reddettiklerinin sayısı üçü, dördü geçmez.
Bütün bu yazılanlardan şu netice çıkıyor. İbn Teymiye tasavvufi düşünceye peşin fikir veya teslimiyetçi bir tavırla değil, iyi niyetle ve tenkitçi gözle bakmış, ona göre kitap, sünnet ve ashabın yaşayışına uygun kısımları kabul etmiş, diğer yanlışları kabul etmemiş ve ret etmiştir.
Buraya kadar yazdıklarımı İbn Teymiye’nin külliyatının 2. cilt’inden özetleyerek çıkardım.
İbn Teymiye zühd anlayışına toptan karşı çıkmaz. Ahirette faydası olmayacak şeyleri bırakma ve onlara ilgi duymama anlamında “meşru zühd” kavramını kullanır. Bunun dışındaki mutlak zühd Kur’an ve sünnette mevcut değildir. Sözgelimi ibadet olsun diye, devamlı susmak, uyumamak, aç kalmak vs. dinin sınırları içinde değildir. Helalleri haram kılmakla zahid olunmaz. Zühd konusundaki en güvenilir iki eser İmam Ahmed ile Abdullah b. Mübarek tarafından yazılan “Kitabu’z-Zühd” adlı eserdir. Daha sonra kaleme alınan eserlerde doğrular da yanlışlar da mevcuttur.

İbn Teymiye’ye göre Allahu Teala’ya meşru ibadetlerle yaklaşılır. Bu da iyilik, güzellik, hayır ve hasenat yoludur. Zühd, fakr ve tasavvuf gibi isimler alan yol da bundan ibarettir. Ancak onun ilk zahidlere ve sufilere bağlılığı mutlak değildir. Bunları övmesi ve mertebelerini yüceltmesi, yeri gelince kendilerini tenkit etmesine, söz davranış ve hallerini münakaşa konusu yapmasına engel olmaz.2

İbn Teymiye’ye göre halvet ile Kur’anî bir kavram olan itikaf aynı şey değildir. İkincisi sadece camide yapılır. Hz. Peygamber (s)’in Hira mağarasında risalet öncesi geçirdiği zamanlar halvete delil olmaz. Çünkü o risalet döneminde oraya bir daha gitmemişti. Yine de İbn Teymiye halveti tamamen dışlamaz. Sözgelimi günahta yardımlaşmak zorunluluğu ve tehlikesi varsa halvet daha iyi bir tercih olabilir.
“Sürekli oruç tutmanın da dinde yeri yoktur.” diyen İbn Teymiye’ye göre, nefse eziyet etmek,evlenmemek vs. Hıristiyanlıktan gelme adetlerdir. Onun evlenmemiş oluşu evlilik karşıtı olmamasıyla birlikte düşünüldüğünde, evlenmemek için “meşru (gördüğü) bir mazereti” olduğunu akla getirmektedir.

Zikir konusunda İbn Teymiye, İbn Mace’den nakille en büyük zikrin “La ilahe illallah” olduğunu söylemekte ve sonraki asırlarda ortaya çıkan “Allah Allah, Hu, Hu” şeklindeki zikirleri uygun bulmamaktadır.
“İki tür veli vardır: Allah’ın velisi ve şeytanın velisi.” diyen İbn Teymiye’ye göre, velilerin büyükleri Hz. Peygamber (s)’in ashabıdır. Kitap ve Sünnette böyle kelimeler yoktur. Her sınıf Müslüman arasında veli bulunabilir. Adı ister fakir, ister sufi, ister tacir, ister hakim yani kim olursa olsun takva sahibi bütün müminler evliyadır. Evliya olmayı bir zümreye tahsis etmek yanlıştır.

Şu halde bir fıkıh, hadis veya tefsir, hatta dil alimi de pekala ehlullahtan ve evliyadan olabilir. “Aba giyen nice zındık, kaftan giyen nice sıddık var.” Sözü ona aittir.3 Ona göre, gavs, kutub, aktab vs. kelimeler velilere isim olamaz. Sufiler bu ve benzeri (hatemu’l-evliya, abdal, nüceba vs.) kavramları Şia’nın imam ve veliler için yaptıkları tertipten almışlardır ve bu sıralamaya delil gösterilen hadisler de uydurmadır.4

İbn Teymiye kerametin; namaz kılmanın, Kur’an okumanın zikir yapmanın, gece namazı kılmanın sonucu ortaya çıkabileceğini söylemektedir. Kerameti görülen velilerin diğer müminlerden üstün olması da zorunlu değildir. Asıl olan keramet değil, istikamettir. Keramet ihtiyaç vaktinde dindar kişiden zuhur eder ve o velilikte kemale delalet etmez. Sahabeden az keramet nakledilmesi onların kâmil veliler oluşlarındandır. Onun pek önemli olmayışı günahkâr ve kâfirlerden de aynı mahiyette, şeytani birtakım harikaların zuhur etmesidir.

Görüldüğü kadarıyla İbn Teymiye terim anlamıyla Kur’an’da mevcut olmayan kavramların bir kısmının içini ya kendisi doldurma ya da anlamını vahiy doğrultusunda sınırlama gayretindedir. Artık bunu siz de insan hakları, özgürlükler vb. kavramlarla ilişkilerimize kıyaslayın.

Not: Bir süre yazamayabilirim. Hacca gidiyorum. Hakkınızı helal ediniz.

Dipnotlar:
1- Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Derg., S. 1, Bursa, 1986.
2- Uludağ, Süleyman, “Tasavvuf Karşıtı Akımlar ve İbn Teymiye’nin Tasavvuf Felsefesi”, İslamiyat Derg., S. 3, Ank., 1999, s. 50.
3- Uludağ, a.g.m., s. 51-52.
4- İbn Teymiye’den nakille bkz. Sarmış, İbrahim, Tasavvuf ve İslâm, 4. bs., Ekin Yay., İst., 2005, s. 147.

ibni teymiyye ve tasavvuf,Islami Sohbet Platformu, iSLamiSohbet, iSlami Haberler, Aile ve Sağlık, iSlami Rüya Tabirleri, Peygamberler Tarihi ve Hayatı, Dini Hikayeler, iSlami Chat, Dini Sohbet, Dini Chat, iSlami Sohbetler, iSlam , iSlami Site,islam

İSLAMİ BİLGİLERAile ve Sağlık,Dini Chat,DİNİ HİKAYELER,dini sohbet,ibni teymiyye ve tasavvuf,islam,iSlami Chat,iSlami Haberler,iSlami Rüya Tabirleri,islami site,Islami Sohbet Platformu,iSlami Sohbetler,islamisohbet,Peygamberler Tarihi ve Hayatı
İbn Teymiye ismi Türkiye de Tasavvuf ve Tarikat düşmanı olarak bilinir. Bu durumun ne kadar doğru olduğunu anlamak için Teymiye’nin eserlerini, bu konularda ki görüşlerini iyice araştırmak gerekir. İşin aslına bakınca günümüzde ve geçmişte Teymiye’yi Tecsime’ci, kabir düşmanı ve Tasavvuf düşmanı diye tanıtanlar, aslında onun Tasavvufun bazı konularına ve bazı...